08 Nisan 2025

Büyük Buhran: "Umutsuzluk Çağı (1930 : İşsizlik ve Açlık ) Bölüm 2

Büyük Buhran: "Umutsuzluk Çağı (1930 : İşsizlik ve Açlık ) Bölüm 2

Büyük Buhran'a giden yol, aslında 1920'lerin göz kamaştırıcı refahıyla döşenmişti. "Kükreyen Yirmiler" olarak bilinen bu on yılda, Amerikan ekonomisi adeta ikiye katlandı. Ancak bu baş döndürücü büyümenin gölgesinde, Wall Street'te tehlikeli bir oyun oynanıyordu: pervasız aşırı spekülasyon. Bu çılgınlık, Ağustos 1929'da zirveye ulaştı. Fakat aynı anda, ekonominin başka köşelerinde tehlike çanları çalıyordu: sanayi üretimi düşüyor, işsizlik artıyor, geniş alanları kuraklık kasıp kavuruyor ve bankacılık sektörü şüpheli kredilerin ağırlığı altında eziliyordu. Tüm bu faktörler, yaklaşmakta olan mükemmel fırtınanın habercisiydi.



Ve fırtına koptu. 24 Ekim 1929, tarihe "Kara Perşembe" olarak geçti. Panikleyen yatırımcılar, o gün rekor kırarak 12.9 milyon hisseyi ellerinden çıkardı. Bu, çöküşün sadece ilk perdesiydi. Beş gün sonra, 29 Ekim'de, "Kara Salı" yaşandı. Bu kez tam 16 milyon hisse senedi satıldı. Bu iki kara günde, milyonlarca insanın hayat birikimi, umutları ve hayalleri Wall Street'in girdabında silinip gitti.

Wall Street'teki çöküşün dalgaları hızla tüm ülkeye yayıldı. Tüketici güveni yerle bir oldu. İnsanlar kredilerini ödeyemez hale gelince, zaten zor durumda olan bankaların mali durumu daha da kötüleşti. Yaygın banka iflasları başladı. 1931 yılına gelindiğinde 2.000'den fazla banka kapılarına kilit vurmuştu. Sıradan vatandaşlar, paralarını kurtarmak için bankalara koştular, ancak acı bir gerçekle yüzleştiler: paraları çoktan Wall Street'te kaybedilmişti. Mevduat sigortasının olmadığı o günlerde, bu iflaslar milyonlarca ailenin tüm varlığını kaybetmesi demekti.

Kriz, fabrikaları da vurdu. Sanayi üretimi hızla düşüyordu; 1931'e gelindiğinde ülkenin sanayi üretimi yarı yarıya azalmıştı. Bu durum, işsizliği daha da körükledi, ücretler düştü ve insanların alım gücü kalmadı. Ekonomi durma noktasına gelmişti.

Ekonomik felakete bir de doğal afet eklendi. Güney Ovaları'nda yıllardır süren yaygın kuraklık ve yanlış tarım teknikleri, toprağı savunmasız bırakmıştı. Şiddetli rüzgarlarla birleşince, devasa toz fırtınaları ortaya çıktı. Tarihe "Dust Bowl" yani Toz Çanağı olarak geçen bu felaket, verimli toprakları çöle çevirdi. İpoteklerini ödeyemeyen, ürün yetiştiremeyen on binlerce yoksul çiftçi ailesi, "Okies" olarak anılacak şekilde, topraklarını terk etmek zorunda kaldı. İş bulma umuduyla şehirlere doğru yeni ve acı dolu bir göç dalgası başladı.

Bu kaosun ortasında, Beyaz Saray'da laissez-faire yani serbest piyasa ekonomisine sıkı sıkıya bağlı Cumhuriyetçi Başkan Herbert Hoover vardı. Hoover, siyasi bir muhafazakar olarak, devletin başarısız ekonomiye aşırı müdahalesinin kapitalizm için bir tehdit oluşturduğuna inanıyordu. Bu nedenle, krize müdahale etmekte yetersiz kaldı. Bu başarısızlık, halkın gözünde onu sorumlu kıldı. Öyle ki, evsizlerin kurduğu derme çatma gecekondu mahallelerine, alaycı bir şekilde "Hoovervilles" adı verildi. Hoover'ın bu tutumu ve özellikle I. Dünya Savaşı gazilerinin ikramiye talepleri için Washington'a yürüyen "Bonus Ordusu"na karşı uygulanan şiddetli muamele, onun şefkatli bir lider imajını tamamen yok etti. Amerikalılar, bir zamanların kahraman gazilerine yapılan bu muamele karşısında dehşete düşmüştü. Sonuç olarak Hoover, 1932 seçimlerinde Franklin D. Roosevelt karşısında ağır bir yenilgi aldı.

1932'de başkan seçilen Franklin D. Roosevelt, umutsuzluğa kapılmış Amerikan halkına seslendi ve tarihe geçen şu sözleri söyledi: "Korkmamız gereken tek şey, korkunun kendisidir." FDR, göreve gelir gelmez harekete geçti. "Radyo Sohbetleri" olarak bilinen konuşmalarıyla doğrudan halka seslendi. Bu samimi konuşmalar, gergin ulusa iyimserlik ve sükunet aşılayarak güven tesis etmede kritik bir rol oynadı.

Ardından, ekonomik krize köklü çözümler getirmeyi amaçlayan bir dizi politika ve program olan "New Deal" yani Yeni Düzen'i başlattı. Yeni Düzen, iki aşamada uygulandı. İlk aşama daha çok acil yardım ve istikrarı hedeflerken, İkinci Yeni Düzen yapısal reformlara ve sosyal güvenliğe odaklandı. Bu kapsamda kurulan bazı önemli kurumlar ve programlar şunlardı:

  • Tennessee Valley Authority (TVA): Bölgesel kalkınmayı ve doğal kaynakların yönetimini hedefleyen dev bir projeydi.

  • Works Progress Administration (WPA): Milyonlarca işsize umut kapısı oldu. 1932'den 1943'e kadar 8 buçuk milyon Amerikalıya, hükümet destekli altyapı projelerinde iş sağladı. Okullar, köprüler, yollar, barajlar inşa edildi. Program toplamda 8.2 milyon kişiyi istihdam etti ve 11 milyar doların üzerinde harcama yaparak ülkenin altyapısını dönüştürdü ve Amerikalıları yeniden iş sahibi yaptı.

  • Federal Deposit Insurance Corporation (FDIC): Banka iflaslarından ders çıkarılarak kuruldu. Bireysel banka hesaplarını hükümet destekli güvencelerle koruyarak, bankacılık sistemine olan güveni yeniden tesis etmeyi amaçladı.

  • Securities and Exchange Commission (SEC): Wall Street'teki çöküşe yol açan türden suiistimalleri önlemek amacıyla kuruldu. Tüm hisse senedi ve emtia piyasalarına düzenleme ve gözetim getirdi.

  • Social Security Act (Sosyal Güvenlik Yasası): Amerikan sosyal devletinin temel taşlarından biri oldu. Kongre'deki hararetli tartışmaların ardından 14 Ağustos 1935'te FDR tarafından imzalanan bu yasa, çalışan Amerikalılar için emekli maaşlarını ve kendi kusurları dışında işten çıkarılan işçiler için işsizlik sigortasını garanti altına aldı. Bu programlar büyük ölçüde işverenler tarafından finanse ediliyordu.

Yeni Düzen politikaları sayesinde 1933 baharında ekonomide erken toparlanma belirtileri görülmeye başlandı. Ancak her şey pürüzsüz ilerlemedi. 1937'de Federal Rezerv'in para politikasındaki sıkılaştırma kararları nedeniyle ekonomide keskin bir gerileme daha yaşandı. Yeni Düzen, bazı çevrelerce büyük verimsizlikler ve aşırı maliyet artışları nedeniyle eleştirildi. Ancak WPA gibi programların mirası yadsınamazdı. Büyük Buhran'ın en zorlu günlerinde milyonlarca umutsuz Amerikalıya iş fırsatı sunmuş, geride bugün bile kullanılan sayısız okul, yol, baraj ve köprü bırakmıştı. Ayrıca, bu dönemde işçi hakları mücadelesi de güçlendi. General Motors fabrikasındaki Flint Oturma Grevi, işçilerin haklarını kazanmasında önemli bir dönüm noktası oldu ve günümüzde 20. yüzyılın en başarılı grevlerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Peki Büyük Buhran ne zaman bitti? Çoğu tarihçi, teknik olarak 1939'da sona erdiğini kabul etse de, gerçek ekonomik dönüşüm, ABD'nin Pearl Harbor'a Japon saldırısının ardından II. Dünya Savaşı'na girmesiyle 1941'de gerçekleşti. Savaş hazırlıkları ve savunma sanayindeki devasa üretim artışı, işsizliği hızla azalttı ve ekonomik aktiviteyi yeniden canlandırdı.

Büyük Buhran, Amerikan tarihinin en karanlık ve en zorlu dönemlerinden biriydi. Aşırı spekülasyon, ekonomik dengesizlikler ve doğal afetlerin birleşimiyle tetiklenen bu kriz, milyonlarca Amerikalıyı yoksulluğa ve umutsuzluğa sürükledi. Franklin D. Roosevelt'in liderliği ve Yeni Düzen politikaları, yaraları sarmada ve umudu yeniden yeşertmede önemli bir rol oynadı, ancak tam iyileşme ancak küresel bir savaşın başlamasıyla mümkün oldu. Buhran dönemi, Amerikan toplumunda silinmez izler bıraktı; devletin ekonomideki rolü, sosyal güvenlik ağının önemi ve işçi hakları gibi konulardaki anlayışı kökten değiştirdi ve bugünkü Amerika'nın şekillenmesinde kritik bir rol oynadı. Bu dönemde Eleanor Roosevelt gibi figürler de First Lady rolünü sadece sosyal bir ev sahibeliğinden, kocasının yönetiminde aktif ve söz sahibi bir katılımcıya dönüştürerek önemli bir değişim yarattı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

FRED ile ABD Ekonomisi: Veriyle Yönlendirilen Bir Analiz Yolculuğu

Merhaba değerli okuyucular, "FRED ile ABD Ekonomisi" bloguna hoş geldiniz! Bu platform, Amerikan ekonomisini anlamak ve takip etme...